Gümülcine’de, karısı Işık ve çocukları Levent ile Funda’yla yaşayan, Türk asıllı Yunan vatandaşı Sadık Ahmet; saygın bir doktordur. Çevresindeki hem Türk hem de Yunan vatandaşları tarafından oldukça sevilmekte ve saygı görmektedir. Öyle ki, tüm civar köylerde yaşayanlar dertlerini Sadık’a anlatmakta, ondan derman ummaktadır. Zamanla biriken bu dertlerin artık bardağı taşıracak duruma gelmesi, Sadık’ın gittiği bir toplu sünnet sonrasında yaptıkları toplantıda iyice gün yüzüne çıkar.
Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlıkları, Lozan antlaşması ile elde ettikleri haklardan bile mahrum bırakılmakta, üçüncü sınıf insan muamelesi görmektedirler. Ne ilaç alabilmekte ne doğru düzgün eğitim görebilmekte, hatta kendi müftülerini bile seçmekten mağrum bırakılmaktadırlar. Sadık buna dur demek üzere harekete geçmek zorunda hisseder kendini.
Her şey bir imza kampanyasıyla başlar. Sadık Türk azınlıklarının tüm sorunlarını yazdığı bir dilekçeyle köy köy gezip imza toplamaya başlar. İmza sayısının git gide yükselmesi Yunan devletinden bazı kesimlerin de dikkatini çeker ve Sadık yine imza toplamak üzere ailesiyle yola çıkmışken polis tarafından durdurulup tutuklanır.
Sadık bu süreçte davasına o kadar gömülmüştür ki ailesini geri planda bırakmak zorunda kalmıştır ve Sadık’ın eşi Işık da bu durumdan şikayetçidir. Ancak kocasının suçsuz yere gözlerinin önünde tutuklanması, Işık’ın da harekete geçmesine sebep olur. Kocasını yeniden ailesinin yanında görmek için harekete geçen Işık da Sadık’ın izinden gitmeye başlar.
Sadık nezaretten çıktığında hedeflediği 15 bin imzaya ulaştıklarını öğrendiğinde Işık artık her şey normale dönecek sanmaktadır. Oysa ki aslında tarihe geçecek mücadele daha yeni başlamaktadır.
Sadık bu sorunu Yunanistan sınırları içinde aşamayacağını anlamıştır ve sesini dünyaya duyurmak üzere bir uluslararası konferansa gizlice girerek bildirgesini tüm dünyadan katılımcılara dağıtır. Artık Türk azınlıklarının çektiklerini tüm dünyaya duyurmuştur Sadık.
Sadık’ın hareketi bir çığ gibi büyümektedir ve artık arkasında o bölgede yaşayan tüm Türk’ler vardır. Öyle bir kalabalık ve güç toplamıştır ki arkasında Sadık, kendi partisini kurup milletvekili adayı olduğunda büyük bir oy farkıyla milletvekili seçilir. Meclise giren Sadık artık daha güçlü haykırmaktadır. Sesi Yunanistan sınırlarını aşmakta, dünyadan duyulmaktadır fakat bu bile bazı şeylerin değişmesine yetmemektedir. Tehlikeyi sezen Yunan yetkilileri, Sadık’ın milletvekilliğini düşürmenin bir yolunu bularak önce yetkilerini elinden alırlar, sonra da onu dava ederler. Dev kalabalığın desteğini arkasına almasına rağmen Sadık mahkum edilir. Zaten eşi ve çocuklarından gittikçe uzaklaşmakta olan Sadık Ahmet, artık demir parmaklıkların arasındadır…
Daha önce olduğu gibi bu süreçte yeniden Işık girer devreye. Sadık içeride güçlenirken Işık da dışarıda kocasından devraldığı bayrağı aynı kudretle taşımaya başlar. Sadık ve Işık artık Türk azınlıklarının kudretli hak savunucuları, azınlığın haykıran sesleri, eşitsizliğin, adaletsizliğin karşısında duran kudretin simgeleri olmuşlardır. Sadık hapisten çıktığında eskisinden daha da güçlüdür artık. Özgür kaldıktan bir hafta sonra yeniden milletvekili seçilen Sadık Ahmet, Işık’ın elinden tutup meclis kordiorlarında özgürlüğe giden yolda yeniden yürümeye başlamıştır…
Yıllarca savaşırlar ve tam bir şeyleri değiştirmeye başlamışlardır ki, şaibeli bir trafik kazası Sadık Ahmet’in canını alır. Oğlu Levent’in kucağında can veren Sadık Ahmet, evlatlarına büyük paralar, maddi imkanlar bırakamamıştır belki ama ömür boyu gurula taşıyacakları bir isim bırakmıştır…